12 Haziran 2019 Çarşamba

varoluşçuluk akımı

Temel ihtiyaçların ve güdülerin dünya üstünde ilk karşılık bulmaya başladığı senelerden buyana insanlar düşünmüş, sorgulamış ve yeryüzündeki varlığına bir mana arayışı içerisine girmiştir. İlk çağlardan günümüze kadar kişinin ve insanlığın varoluşunu ve varoluş amacını sorgulayan filozoflar vasıtası ile birçok teori ve tez ortaya atılmıştır. Bunlardan biri de 19. ve 20. yüzyıllarda yaşamış ve görüşleriyle çok insanı peşinde sürüklemiş Avrupalı filozoflar sebebi ile ortaya atılan varoluşçuluk akımıdır.

Varoluşçuluk akımının temel ilkesi 'özün varoluştan sonra geldiği'dir. Akımın öncüsü filozoflar her şeyden evvela varoluşun meydana geldiğini iddia ederek özün sonradan oluştuğu fikrini ortaya atmıştır. Temsilcisi filozofları arasında yaşanan görüş ayrılıkları ile fazla çokça gündeme gelmiş ve bu durumdan dolayı kendilerinden önceki ve uygar filozoflar tarafından kocaman eleştiri almıştır.

Felsefe tarihinin en kapsamlı lakin en bütünlükten irak akımlarından bir tanesi olarak kabul edilen varoluşçuluk akımının esas dayanaklarından bir tanesi de felsefi düşüncenin bundan böyle salt öz teriminden uzaklaşarak evvela eylemde bulunan, mevcut olan ve bir şeyler üreten bir varlığın kabul edilmesi gerekliliğidir. Bu düşünce üzerinde kurulan akımın terimleri ilk kabul edilen filozofu ise 19. ve 20. yüzyıllarda devasa bir etkinliğe ve üne sahip olan Jean-Paul Sartre'dır. Ortaya attığı terimleri kabul ettirebilen ve büyük kitlelere ulaştırabilen ilk filozoftur.